Bizi Seçtiginiz için Tesekkürler
Bizi Seçtiginiz için Tesekkürler
Bizi Seçtiginiz için Tesekkürler
Bizi Seçtiginiz için Tesekkürler
Bizi Seçtiginiz için Tesekkürler
Bizi Seçtiginiz için Tesekkürler
Fatih Akın’ın yazıp yönettiği “Köprüyü Geçmek: İstanbul Hatırası”; içinde yaşadığımız İstanbul’u, her gün dolaştığımız fakat farketmediğimiz sokakları, mekânları çarpıcı bir anlatımla gösteriyor, duymadığımız sesleri dinletiyor. İstanbul’un gerçek ruhunu, sesini ortaya çıkarıyor. ”Köprüyü Geçmek: İstanbul Hatırası”, her şeyden önce bir tutkunun filmi. Fatih Akın, aynı zamanda yakın arkadaşı olan Alman müzisyen Alexander Hacke’nin İstanbul’daki müzisyenlerle yaptığı kayıtlardan yola çıkarak İstanbul’u yeniden keşfediyor. Belgesel, ‘Duvara Karşı’ filmi için yaptığı müzik çalışması sırasında ilk kez İstanbul’la ve müziğiyle tanışan Alexander Hacke’nin oteline gelişiyle başlıyor. 20 yıldır ‘Einstürzende Neubauten’ (Çöken Yeniyapılar) müzik grubunun üyesi olan Hacke, basçılarını kaybeden Baba Zula grubunun üyelerinin isteği üzerine onlara katılıyor. Hacke seslerine aşık olduğu İstanbul’da sadece bas gitarıyla değil, mobil kayıt stüdyosunu ve dünyanın dört bir yanından insan sesi ve diğer sesleri kaydetmiş olduğu ‘mucizevi mikrofonu’nu da getirmiş. Amacı, ‘sokak kaydı’ adını verdiği ve akla gelebilecek her yerde profesyonel müzik kaydı yapılmasını sağlayacak bir yöntemle, İstanbul’un müzik çeşitliğini kaydetmek. Böylece Batılı kulaklara modern elektronik müzikten, rocka, hip-hopa ve arabeske varana kadar çok çeşitli müzikler sunma olanağı bulmaktı.
“Köprüyü Geçmek: İstanbul Hatırası” de, Fatih Akın’ın bu yolculuğunda Alexander Hacke’ye kamerasıyla eşlik etmesinin sonucunda ortayan çıkan bir belgesel. Belgesel, otelinde bir müzik üssü kuran Hacke’nin İstanbul’un tuhaf, aykırı, çalkantılı ve baştan çıkarıcı dünyasında dolaşmasına tanıklık ediyor. O, izlenimlerini ve sesleri kaydettikçe, biz izleyiciler de kendimizi İstanbul’un büyüsüne kaptırmadan edemiyoruz. Her ne kadar Hacke, şehrin tüm seslerini kaydetme gibi ütopik bir amaçla yola çıksa da, binbir çehreye sahip bu dev kent karşısında, teknolojinin son ürünü aletlerinin yetersiz kalacağının farkında. Bu yüzden sıkça kendini kaydettiği müziğin akışına bırakıyor, kaydettiği sesleri yeniden dinlediğinde hiçbir zaman yakalamayacağı deneyimi, kayıt sırasında yaşıyor, kendini zamanın büyülü akışına bırakıyor. Sonuç olarak, hem bu müthiş deneyim, hem paha biçilemez kayıtlar, hem de izleyecilerin keyifli dakikalar yaşadığı müthiş bir belgeselle ülkesine dönüyor. Tabii bu kentin büyüsünü ve çeşitliliğini her yönüyle kavrayabilmenin, insanın algısını çok aşan bir şey olduğunu kabullenerek
Yorum Gönder